Uzun süredir kurumsallaşma ve futbol şubesinin yeniden yapılanması gerektiği fikrini savunuyorum. Gerçi birçok arkadaşımız benden farklı düşünmüyor.

Bu seneki hoca seçiminin zamanlama olarak bu yapılanma için bir milat olacağını düşündüğümden; Scolari, Rijkaard ve Daum gibi isimlere hiçbir zaman sıcak bakmadım.
Çünkü bu isimlerin backgroundların da çalıştıkları kulüplere bu tarz özellikler kazandırmışlıkları yok.


Bizim yapısal yaşadığımız bu sorun aslında günümüzde yönetimin ve çalışan teknik direktörlerin en büyük sıkıntısı. Gerek kulübün medya ile ilişkileri gerekse taraftar ile olan iletişimi de düzensiz yapılaşmadan kaynaklanıyor. Birçok arkadaşımız Aziz Yıldırım varken bu tarz değişimlerin yaşanmayacağını savunuyorlar bence de çok haksız değillerdi bu yüzdende gelecek Teknik direktör ün bir Derwall veya Gordon Milne gibi bu tarz değişimleri kendi imkânlarıyla ve çalışma prensipleriyle oturtması gerektiğini savunuyordum.

Biliyorum ki bu tarz bir düşünce yönetim dede vardı bu yüzden özellikle bahsedilen tarza uygun hocalar ile ilgili çeşitli çalışmalar yaptılar ama gerek maddiyat gerekse bu isimlerin Türkiye’yi tercih etmemesi yüzünden bu isteklerini gerçekleştiremediler.

Özellikle Ali Koç, İlhan Ekşioğlu, Abdullah Kığılı gibi kurumsal yapılarda çalışmış insanların şahsım adına vizyonlarının bu kadar dar olamayacağına inanıyordum, benim için Daum tercihi özellikle yönetimin seçim sürecinde kongre üyelerinden destek isterken ortaya koydukları söylemlerle hiç örtüşmüyordu bu nedenle Daum olayı dillendiğinde kendi adıma 3 senede şampiyon olsak ben bir daha başkana oy vermem dedim. Bu düşüncemi de söyleyebileceğim kişilere ilettim.

Benim neden Daum soruma verilen cevap bu sene mutlaka sportif başarı gerekli yoksa düşündüklerimizi yapma şansımız hiç olmayacak şeklindeydi.

Gene kongre zamanı bahsedilen yeniden yapılanmayla ilgili asıl benim takıldığım kısımla ilgili soruyu tabii ki sordum. Bu konuda da aslında dışarıdan değerlendirmelerimin yanlış olduğuna emin oldum.

Öncelikle Aykut Kocaman ile ilgimiz yeni veya Tesadüfî değil Duamdan önce konuşulan Td içinde kendisine yardımcı hocalık teklifi iletilmişti ancak kendisi bence de haklı nedenlerle kabul etmemişti prensip olarak. Burada Aykut a 2. adamlık teklif edilme nedeni yukarda saydığım işlerin Td ün yapacağının hesaplanmasıydı ama gelişen süreçte birçok yapılanmayı yönetim yapmak zorunda kalacağından Aykut hoca farklı bir görev tanımlamasıyla belki Kulübümüzde ilk defa sportif direktörlüğe getirilecek.

Sportif Direktörlükten çıkarılan anlam klasik Td ü seç filan değil, Aykut kendi tespit edeceği Fenerbahçeli kimliğe sahip bir ekip kuracak. Burada ekibin görevi basın sözcülüğü, alt yapıların organizasyonu, yerli futbolcuların takibi istatistiklerinin tutulması, samandıranın yeniden organizasyonu, genç oyuncular, kurulmuş olan scout sisteminin genişletilip daha aktif kullanılması vb. birçok görevi yerine getirecekler.

Aslında bu sayede Başkanın ve Yönetim kurulunun üstünden ciddi bir yükü kaldırmış olacak bu ekip.


Aykut la birlikte düşünülen bir başka isim Rıdvan dilmen şu anda bu yapı içerisinde yer almasa da bence ilerleyen süreçte farklı görev tanımlamalarıyla gene kulübe ciddi katkı yapacak. Kendisinin İngilizce öğrenmek ve spor yöneticiliği ile ilgili kurslara katılmak için bir süredir İngiltere’ye gittiğini biliyoruz hatta bu işin arkasında Başkanın olduğu da söyleniyor.

Aykut’un ne Daum un üstünde nede altında olması planlanmış, direkt başkana bağlı şekilde çalışmalarını yürütecek en azından şu geçiş dönemlerinde yapı oturana kadar kendilerine bir yöneticimiz ve başkan yardımcı olacak.

Aykut düşüncelerini ve planlarını başkanla paylaşacak burada yaptırım gücü Aykut değil başkan zaten tekrar sahaya iniyorum derken de buna vurgu yapıyordu bence.

Daum futbol takımının başarısından sorumlu olacak tek işi futbol takımı başka derdi tasası olmayacak, Aykut ve ekibi geri kalan tüm iletişim, alt yapı vb. işleri yürütecek bunların üstünde de Başkan yaptırım gücü olacak.

Belki bu sene en basit noktada olacak bir çok şey oturması zaman alacak ama gene benim yönetimi suçladığım 11 senede bu camiadan 1 td veya 1 menajer yetiştirememek başarısızlıktır söylemime nazire edercesine ileriki yıllara yatırım yapılacağı da garanti.

Aykut doğru isim midir? illaki çok konuşulacaktır ancak bu kulübe yabancı bir CEO veya Genel menajer getirmek yerine hakiki Fenerbahçelilerin yetiştirilmesi bir çok şeyin daha kalıcı ve sürdürülebilir olmasını sağlayacaktır.

Geç kalınmış bir başlangıç gibi görülse de yönetim bence en doğru kararı vermiştir. Kendilerinin taşın altına ellerini koymaları Aykut ve diğer katılacak isimleri de cesaretlendirmiştir. Bu seneden sonra ben çok daha umutlu olarak ileri yıllara bakabiliyorum.

Daum un gelmesi kısa sürede başarı için gerekliydi, çünkü Cl ye katılamayan halka açık bir yapının ekonomisinin güçlü olması bu senede gördük ki çok mümkün değil bu nedenle yapılanma ile birlikte başarıda olmaz ise olmazlardan bu nedenle de sportif anlamda başarı için Daum doğru isimdir.


Basın ile ilişkiler için futboldan gelen bir fenerbahçelinin olması gerek taraftar gerekse basın için çok daha iyi olacaktır , bu tarz bir yapı hem Td ün hemde yönetimin üstünden ciddi bir baskıyı kaldıracaktır.


Devamı...>>

Ellemeyin Bizi

Gönderen LacivertSari | 23:41 | , , , , , | 0 yorum »

Gıcık adamın tekiyimdir, fazla oyuncu beğenmem.. Bakmayın burada koruduğuma, kendi kendime acayip saydırırım..

Saha içi hakkında babamın oğlu olsa affım yoktur.. O forma namustur benim için.. Onurdur, gururdur.. bayraktır, sancaktır..

78 yılının sıcak bir haziran gününde dünyaya geldiğimden beri çok az futbolcu sahada sanki ben oynarmış gibi haz uyandırmıştır bende..

İlki Nezihi idi.. ah ulen ah, Ferdinand az çekmedi senden.. Adam belki daha fazla kalabilirdi ondan kaçtı İngiltere'ye geriye iyi mi.. Abartılı forma öpmeleri, tribüne hani abartılı oynaması göze batıyordu ama yakışıyordu koçuma..

Hakan Tecimer'i de çok severdim herkesin Rıdvan-Oğuz-Aykut dediği zamanlarda bence başka bir yetenekti.. Ama sadece yetenek.. O kadar.. Anmak istedim..

Nezihi den sonra boşluk oldu bende.. bir ara Novak geldi, o da iyiydi, ama aradığım adam değildi..

Sonra Danimarka'nın buz gibi havasının ardından sarı saçlı, renkli gözlü insanlarının arasından kara bir adam çıktı.. Ama yüreği pırıl pırıl, bembeyaz.. Cesareti ve azmi yaktı yıktı beni.. Taa içimde hissettim Uche, nam-ı değer Deniz Uygar'ı.. Senelerce idolüm oldu, sahadaki beni yansıttı..

Sonra kader kısmet derler ya, ayağı kırılıverdi.. Ama aramızdan biri oldu çıktı..

Bu arada Kemalettin diye bir adam da onunla aynı zamanda oynadı.. Kimine göre komünist, bilmem neymiş, banane kardeşim ! adam değilmiş, öyleymiş böyleymiş, banane ! yine ben vardım sahada.. Koçlar gibi, aslanlar gibi mücadele ettim Kemo yla.. Koçum benim..

Sonra boşluğa düştüm yine..

Çok kişi geldi gitti..

Moldovan geldi sonra.. O da içimi tittretti.. Yırtıyordu kendini sahada.. iİini de yapıyordu.. Mücadelesi, hırsı, azmi.. İşte aradığım adamı tekrar buldum dedim.. Tadı damağımda kaldı.. Gidiverdi sessiz sedasız..

Sonra gamsız ama ihtiyaç duyduğunda mücadelesi ile değil, kadife bilekleriyle biri daha geldi.. Rap Rap Rapaiç dedik ona.. Rap Rap diye yeri göğü inlettik.. Ah o ne goldü.. Nasıl goldü o Antep maçındaki.. Şampiyonluğu aldı elleriyle getirdi bize.. Çok içerdi, sigara desen günde 2 paket.. Ama ihtiyaç duyduğunda sahada işini allahına kadar yapardı.. O da sessiz gitti.. Revivo paraya tav olup GS ye giderken o teklif edilen milyon dolarlara " ben bu taraftara bunu yapamam " diye elinin tersini gösterdi.. 3-5 e oynadı ama bize bu acıyı yaşatmadı.. ah ve rap rap..

Sonra yine bir boşluk oldu..

Cılız, bembeyaz tenli, hafif dalgalı saçlarıyla al yanaklı bir çocuk geldi sakaryanın içinden.. Şanlı Tuncay 'dı o.. sahadaki ben.. yine döndüm.. 5 sene mutlu etti beni, içimin yağları da hiç birikmedi.. hep eridi, eritti.. bir de adam gibi, şanlı gitseydi ya.. yakışmadı.. üzdü hepimizi..

Birde onun yanında Fabio geldi iyi mi, ondan beter.. Brezilyadaki Kızıltoprak semtinde doğmuş.. Hasta mı hasta Fenerli hemde.. Tamam çok iyi defans oyuncu değildi belki, bende çok kızmışımdır bazen ama sahada sonuna kadar mücadelesini gösterdi.. Tuncay ile beraber iki tane ben olduk, allah allah.. Ama birgün sakatlanıverdi.. ağlaya ağlaya, ağlata ağlata gitti.. Bizden de birşeyler götürdü giderken..

Sonra o geldi.. taze ben ! yine yaktı beni, yıktı beni.. bazen hakeme isyan ederken benim yerime isyan etti.. bazen benim yerime GS'ye taktı.. bazen benim yerime kaşlarını çattı.. üç senedir hep ben vardım.. her zaman ben vardım orada..

Şimdi yine beni oradan alıyorlar.. almaya çalışıyorlar.. yapma lugano, etme lugano.. beni oradan çıkarma.. beni o sahadan dışarıya atma.. benim kalbimi yerinden oynatma.. bırak ben orada kalayım.. elleme beni..

Ellemeyin bizi..

Bırakın beni orada kalayım...

Erdal Vahid


Devamı...>>

Futbol konuşurken hep rakamlardan ve sistemlerden bahseder olduğumuzdan asıl sorunlarımızı göz ardı eder olduk.

Şu anda hocamızı, yabancı oyuncularımızı, futbol şubemizi her şeyi tartışıp birçok fikre babalık yapıyoruz birçok noktada herkes kendince haklı ama verilen cevapların çoğunda bunları yönetim görmüyor mu veya bunları onların görmediğini mi zannediyorsunuz şeklinde oluyor. Kimse sorunun temeline değinmiyor.

Aziz Yıldırım yaptıklarıyla yapmadıklarıyla çok çeşitli kesimlerce tartışılıyor ortak payda özellikle kurumsallaşmadaki başarısı ve futbol şubesindeki başarısızlığı. Aslında başarı ve başarısızlığı sonuca göre değerlendirmenin kısırlaştırdığı bir dönemde bu durumu yaşıyoruz. Ben kendi açımdan Aziz Yıldırımın farklı bir yönünü eleştireceğim.

Geçmişten günümüze gelen yönetimsel süreçte çok başarılı veya başarısız birçok başkanımız yöneticimiz oldu hepsinin ortak paydası kalıcı yönetimsel değişiklikleri yapamamalarıydı. Her sonraki yönetimin gelişi bir kargaşadan çıkış olaraktı bu yönetimsel yapının karmaşıklığı ister istemez düzensizliği beraberinde getirip klubün her yapısında kalıcı ve geçici dönemsel başarılara neden oldu.

Aziz Yıldırım başkanlığı sürecinin başından itibaren şeklen birçok düzensizliği kalıcı şekilde değiştirip kurumsal yapıyı organize etmeye çalıştı, birçoğunda gayet başarılı olup kendi içerisinde milat denilebilecek çok işe imza attı. Bunun en önemli etkeni kendi sininde profesyonel yönetici olması ve profesyonel şekilde organizasyonu yönetebilmesiydi.

Ancak yapısal birçok değişikliğe rağmen Real Madrid, Manchester United tarzı klupsel organizasyonların oluşturulması için gerekli temel kuralı başkan atlamıştır. Bu kluplerin yapılarına dikkat edersek hep bir gelenekselcilik, bir kültür ve kendi kimlikleri olduklarını görürüz.

Bu kluplerin seviyesine gelmek için başkanın ekonomik ve yapısal alanda yaptığı tüm çalışmalar başarılıda olmuş olsa kalıcı ve sürekli başarının temel anahtarı bu gelenekselciliği yani Fenerbahçe futbol kültürünü oluşturmasından geçmektedir. Şu aşamada ki en önemli eksiğimiz bu içsel yapının oluşturulmamasıdır. Sürekli başarısızlıklar kalıcı çözümlerle değil pansuman yapılarak geçiştirilmeye çalışılmış ve neticesinde tabloya bakıldığında seneler içerisinde ciddi uçurumlar olmuştur.

Şimdi ki süreçte Aregones gönderilip yerine başka bir isim tercih edilebilir ancak gelecek her bu tarz hoca çok çok üst seviyede isimde olsa geçmişten gelen süreç içindekilerden çok farklı olmayacaktır. Bu nedenle her 2-3 senelik periyotlarda isimler tamamen değişse bile bizler benzer tartışmaları yapmaya devam edeceğiz.

İçerisinde bulunduğumuz süreç içinde ilk etapta klüp özüne dönerek yani siyasette sıkça kullanılan sinei millet benzeri bir uygulama ile kendi içerisindekilerle ve kendi yetiştirdikleriyle Fenerbahçeli kimliğini cebinde taşıyan insanlarla bir yapı sistem kurabilirse, sonraki süreçlerde zamanla bu Fenerbahçe kültürü dediğimiz kendine öz bir kültürü yaratmanın ilk adımı atmış olur. Burada kişileri tartışmaktan ziyade, kişilerden oluşturulacak sistemi tartışmak önemli. Bu sistemde klüp içerisinde var olan kişilerin camiaya karşı ekstra bir sorumluluk alması sağlanacağı için olayı profesyonellik dışında değerlendirmek mümkün olacaktır.

Bu sürecin başlaması için başkanın önünde çok çok önemli bir dönem var, klubümüz için öze dönerek Fenerbahçe kültürüne sahip yapı oluşturmanın ve Manchester United gibi kendine ait bir yapısı olması için önemli bir dönem.

Ama ısrarla yönetimimizde,taraftarımızda başarıyı kişilere endekslemeye devam ediyoruz.Kimine göre Alex vazgeçilmez kimine göre Lugano vazgeçilmez kimine görede hala daha Aurelio sorun burada ben daha hiç bir futbol kültürüne sahip takımın taraftarından şu futbolcu gitmesin dendiğini duymadım , nedeni çünkü onlar için tek önemli olan sembol isimler kendi içlerinden yetişmiş ve o klubün kimliğini cebinde taşıyorsa tepkileri var onun haricindeki futbolcular için bu tarz yorumlar yapılmıyor nedeni çok basit çünkü kişiler önemli değil yapı ve sistem önemli.

Başkanın diğer yaptıklarının vücut bulmasının yegâne yolu karşımızda.

Bu kültürü yaratmadığımız sürece geçmiş süreçteki gibi iniş çıkış grafiği dönemsel devam edecektir 50 senedir yaşanan kısır tartışmalarda tartışma platformlarının ana konusu olacaktır.

bitlikral-Alper


Devamı...>>





Forumumuzun değerli üyelerinden FENERANT çok dikkat çekici bir konuyu araştırıp güzel bir değerlendirme kaleme almıştır.Üyemizin derlediği bu yazıyı noktasınna virgülüne dokunmadan siz okuyucularımıza sunuyoruz.

Bu sene sonunda süper lig yayın ihalesi yapılacaktır. Yayın ihalesi öncesi bazı gerçekleri ve istatistiki rakamları tartışmamız gerekir.

1995 yılına kadar her klüp kendi maçlarını kendisi pazarlar iken Havuz sistemi oluşturuldu. Havuza girip girmeme konusunda yönetimimizce bir çok mücadele yapıldı. Sonunda bir yayın havuzu oluşturuldu. TFF de son 11 yıldır TSL yayınlarını Pazarlıyor ve kendi belirlediği kriterlere göre klüplere pay ödüyor. Fenerbahçe olarak yayın havuzuna zoraki de olsa girmek mecburiyetinde kaldık; Son 11 yıllık verilere göre bu havuzdan kazançlı mıyız? Boğulmakta mıyız? yoksa boğdurulmakta mıyız ? bunu irdelememiz gerekir.

Fenerbahçe’nin geçen seneki yıllık geliri 111,3 Milyon Euro, TSL yayın geliri ise 9,4 Milyon Euro olarak gerçekleşmiş olup yayın gelirlerinin toplam gelir içindeki payı % 8,5 dur. 1998 yılında yayın gelirimiz, toplam gelirin % 80 idir. Başkanımızın Mart ayı başındaki açıklamasına göre; yayın geliri 14 Milyon Dolar yani 10,8 Milyon Euro’dur. Aradaki farklılığının son aylarda ki kurlardaki oynamadan kaynaklandığını söyleyebiliriz.

2001-2004 İhale dönemi:

2001 yılında Dolar bazında 3,5 yıllık olarak yapılan yayın ihalesini; yıllık 175 Milyon Dolara ( 118 Milyon TL ) Digitürk kazanmıştır. Ancak; Şubat 2001 krizi gerekçe gösterilerek kur sabitlemesi yapmıştır. Bu dönemde ihale bedeli olarak toplam 610 Milyon Dolar ödenmesi gerekirken; yıllık 86, toplam da ise 300 Milyon Dolar ödeme olmuştur. Bu dönemde Fenerbahçe’nin yıllık yayın geliri ise 11,4 Milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu dönemde klüpler; yıllık 89, 3,5 yıllık toplamda 310; Fenerbahçe ise; yıllık 11,8 , 3,5 yıllık toplam da ise 41 Milyon Dolar zarar etmiştir.

2004-2008 İhale Dönemi:

2004 yılında rekabet ortamı olmadan 4 yıllık olarak yapılan yeni ihaleyi de Digitürk Yıllık 136 Milyon TL ve TÜFE artışı ile kazanmıştır.Bu dönemde ; yayın geliri; 2004-2005 da 136 Milyon TL den 2007-2008 de 198 Milyon TL ye ulaşmıştır. Bu sezon da ise 210 Milyon TL olacağını yayıncı kuruluş açıklamıştır. Fenerbahçe; son 4 yılda kupa yayın gelirleri ( Ortalama 1,5-2 Milyon Dolar ) de dahil olmak üzere yılda ortalama 14-15 Milyon Dolar yayın geliri elde etmiştir. 2001 yılındaki ihale rakamlarına göre yılda ortalama 23 Milyon Dolar kazanmamız gerekmesine rağmen bu 8 yıllık süreçte yıllık yayın geliri ortalamamız 13,5 Milyon Dolar civarında gerçekleşmiştir.

Fenerbahçe olarak; 2004-2005 sezonundaki yayın gelirimiz 17,5 Milyon TL den 2007-2008 sezonu sonunda % 8 lik artışla 198 Milyon TL’ye ulaşmıştır. Son 4 yılda; Tüfe artış oranı % 41; Dolar kuru artış oranı % 7; TSL nin toplam yayın geliri artış oranı ise TL bazında % 46 olmuştur.

Yani yayın ihalesi TL bazında yapılmasına rağmen; yayın gelirimiz TL bazında sadece % 8 oranında artmış, bu artış oranı , Yayın gelirinin TL bazında artış oranından 32 puan ; Tüfe artış oranından ise 38 puan eksik gerçekleşmiştir. Açıkçası TL bazında % 32-38 oranında daha eksik gelir kazanmışız.

İhale ve ihale artışları TL bazında olmuş, ancak bizim gelir artışımız; yıllardır yerinde sayan dolar kuru artış oranında TL olarak olmuş. Üstelik bu dönemde biz başarılı 4 sezon geçirmiş, 2 şampiyonluk ve 2de 2.ncilik kazanmışız. Bu dönemdeki yayın geliri kaybımız; yıllık 2 Milyon TL, Toplam da ise 8 Milyon Dolar olmuştur. Bu zarar; yeni ihaleye kadar 12 Milyon Dolar’a ulaşacaktır.

Ulusoy’un taraf ve müdahil olamayacağı ilk yayın ihalesi yapılacaktır.


Bu güne kadar yapılan TSL yayın ihaleleri hep Ulusoy döneminde yapılmış ve klüplerin fikri bile alınmadan uzatılmıştır. Yayın gelirlerin paylaşımı da Ulusoy tarafından yapılmıştır. Bıçakçı ve Özgöner yönetimleri; sadece gelir paylaşımı konusunda bazı ufak tefek düzenlemeler yapılmıştır.

Ulusoy döneminde yapılan yayın ihalelerinden ez fazla zararı Fenerbahçe görmüştür. Son 9 yıldaki yayın geliri kaybımız en az 44-47 Milyon Dolar’dır.

2001-2004 ihale döneminde; ihale dolar üzerinden yapılmasına rağmen; dövizin değer kazandığı bu dönemde, dolar kuru piyasa fiyatın altında sabitlenerek TL bazında yayın geliri ödemesi yapılmış, 2004-2008 ihale döneminde ise, ihale TL bazında yapılmasına rağmen, doların sabit kaldığı bu dönemde yayın geliri artışımız dolar kuru artış oranında ancak TL olarak yapılmıştır.

İlk ihale dönemde 32-35 Milyon Dolar, İkinci ihale döneminde ise 12 Milyon Dolar olmak üzere son 9 yılda en az 44-47 Milyon dolar zarara uğramışız.Yayın ihaleleri; normal rekabet şartları altında ve maksimum katılımcı ile yapılmamıştır. 2004 yılında 4 yıllık olarak yapılan en son sözleşme, Ulusoy yönetimince; yayıncı kuruluşun lehine olarak ihale yapılmadan ve kimseye danışılmadan 2 yıl uzatılmasından en büyük zararı da klüpler görmektedir.

Fenerbahçe SK ; Fenerbahçe Sportif A.Ş yi borsaya açarken; 2009 yılına kadar 114 Milyon Dolar TSL yayın geliri elde edeceğini açıklamıştı. Rekabet ortamı hazırlanmadan yapılan yayın ihalesi ve ne amaca hizmet ettiği bile bilinmeyen sözleşme uzatılması sonucunda ; Fenerbahçe son 5 yıllık sürede ise yaklaşık 70 Milyon dolar civarında yayın geliri kazanabilmiştir. Hedeflenen gelir ile tahakkuk eden gelirimiz arasında 44 Milyon Dolarlık bir fark oluşmuştur. Bu farkın 12 Milyon Dolar’ı son 4 yıldaki yayın gelir artışımızın toplam yayın gelirlerindeki artış kadar olmamasından kaynaklanmıştır.Yayın ihalesinde rekabet şartların oluşmaması, İhale bedeli artırılmadan ihale süresinin 2 yıl uzatılması nedenleriyle; Fenerbahçe’nin TSL yayın gelirinden almayı hedeflediği rakamla, aldığı rakam arasında 32 Milyon Dolarlık ciddi bir sapma meydana gelmiştir.

Benzer gelir kaybını ( Toplam yayın geliri artışı oranında gelir kazanmamayı ) Galatasaray da yaşamıştır. Ama Galatasaray, bu kaybın bir kısmını 3,5 Milyon Dolar ödülü olan kupayı alarak kısmen giderdi. Peki ne oldu derseniz. Yeni dağıtım kriterleri nedeniyle Anadolu klüplerinin yayın gelirlerinin ciddi oranlarda arttırılması ile eski dağıtım kriterleri nedeniyle yayın gelirlerin de azalma olan Beşiktaş, Trabzon, Ankaragücü, G.Birliği ve Denizli’nin yayın gelirlerindeki azalmanın, TFF tarafından karşılanacağının taahhüt edilmesidir.

Fenerbahçe son 5 yılda 4 kez katıldığı CL de yayınlanan 26 maçından 51 Milyon Euro (65 Milyon Dolar) kazanırken, 200 ün üzerinde maçı yayınlanan Türkiye Süper Lig ve Kupa maç yayınlarından aynı rakamlar da yayın gelir kazanmıştır

Avrupa ülkelerdeki yayın gelirleri TSL yayın gelirlerinin 8- 15 katıdır. Hatta; Bazı Avrupa takımların yayın gelirleri bile, TSL toplam yayın gelirlerinin 1,5 katından fazladır. Fenerbahçe’nin TSL den kazandığı yıllık yayın geliri ise 9-10 Milyon Euro arasındadır.

TSL nin bu sezonki toplam yayın gelirinin yaklaşık 210 Milyon TL ( 95 Milyon Euro ) dır. Ülke olarak mukayese yerine takım olarak mukayese yaparsak fark çok bariz olarak görülür. Örnek vermek gerekirse, R.Madrid; 7 yıllık yapılan sözleşme ile yıllık 157 Milyon Euro; Barcelona da yayın haklarını yıllık 143 Milyon , 7 yıllık ise 1 Milyar Euro’ya satmıştır. İtalya da ; Juventus 106 , Milan 96, İnter 81 Milyon Euro; Almanya da B.Münih 50, Hamburg ve Schalke 30 Milyon Euro; Fransa’da O.Lyon ve O. Marsilya ise 48 Milyon Euro yayın geliri kazanıyor. İngiltere deki takımlar bile en az 50 Milyon Euro gelir kazanmaktadır. Süper Ligin Toplam yayın gelirlerin 95 Milyon Euro olması ve bu rakamın Real Madrid; Barcelona, Juventus ve Milan’ın ulusal yayın gelirlerinden bile az olmasını anlamak ve kabul etmek mümkün değildir.

Klüp bütçelerindeki yayın gelirlerinin, toplam gelirlere olan payı açısından hem Türkiye’de hem de Avrupa ‘da en az oranda yayın geliri kazanan tek takım Fenerbahçe’dir.

Fenerbahçe’nin ulusal maç yayın geliri ise bütçesinin sadece ve sadece % 10 dur. Fransa, İspanya ve İtalya’da yayın gelirleri kulüp bütçelerinin yüzde 50’sinden, Ticari gelirlerin yüksek olduğu İngiltere’de bu oran yüzde 45 den, Türkiye’de Gs, Bjk ve Ts da bu oran yüzde 30 dan fazladır. Bazı Anadolu kulüplerinde ise gelirlerinin neredeyse yüzde 70-80 ’ini buradan sağlıyor.

Son 4 yılda Süper Lig toplam yayın geliri TL bazında % 46 oranında artmış, ancak Fenerbahçe’nin yayın gelirleri ise sadece % 8 oranında artmıştır.

Son 5 yılda toplam yayın gelirleri % 46 oranında artmasına ve 135 Milyon TL den 198 Milyon TL ye çıkmasına rağmen Fenerbahçe’nin yayın gelirleri bu oranda artmamıştır. 2004-2005 sezonunda 17,5 Milyon TL olan yayın gelirimiz geçen sezon 5 yıllık toplamda yaklaşık % 8 lik bir artışla 19 Milyon TL civarında gerçekleşmiştir. Fenerbahçe’nin toplam gelirleri içindeki süper lig yayın gelirleri; 2004-2005 sezonunda % 35 seviyelerinde iken geçen sezon bu oran % 9-10 seviyelerine düşmüştür. Son 5 yılda süper lig yayın gelirleri haricindeki diğer gelirlerini ( Uefa yayın gelirleri, maç günü, sportif ve ticari gelirler ) ortalama % 400 seviyesinde arttırmasına rağmen süper lig yayın gelirleri miktar olarak aynı kalmasına rağmen oransal olarak azalmasını sorgulamamız gerekir.

Sonuç olarak;

Ulusoy döneminde yapılan yayın ihalelerinde yaklaşık 44-47 Milyon dolar zarara uğratılmışız.

Yayın gelirlerin, toplam gelirler içindeki payı en düşük takım Fenerbahçe‘dir.

Fenerbahçe; son 5 yılda 4 kez katıldığı CL de yayınlanan 26 maçından 51 Milyon Euro kazanırken, 200 ün üzerinde maçı yayınlanan Türkiye’ de aynı rakamlar da yayın geliri kazanmıştır

Avrupa ülkelerdeki yayın gelirleri TSL yayın gelirlerinin 8- 15 katıdır. Hatta; Bazı Avrupa takımların yayın gelirleri bile, TSL toplam yayın gelirlerinin 1,5 katından fazladır.

Son 4 yılda Süper Lig toplam yayın geliri TL bazında % 46 oranında artmış, ancak Fenerbahçe’nin yayın gelirleri ise sadece % 8 oranında artmıştır.

Başkanımızdan rica ediyoruz;

Ulusoy’un taraf ve müdahil olamayacağı ilk yayın ihalesi yapılacaktır.

Süper Lig naklen yayın ihalesinin; Avrupa liglerinin, en azından Almanya veya Fransa liglerin yayın gelirleri seviyesine veya bu rakamlara yakın gelir seviyesine ulaşması için sonuna kadar mücadele edin ve bu konuda Anadolu klüplerine öncülük yapın;

Hem Fenerbahçe hem de Türk Futbolunun geleceği için;

BU HAVUZDA BİZİ BOĞDURMAYIN VE HAKKIMIZI YEDİRMEYİN.

Kaynak: http://www.lacivertsari.com/test/238-havuz-mu-kuyu-mu.html


Devamı...>>


Geçen yıldan bu seneye taşınan büyük umut ve beklentilerin yapılan yanlış seçimler yüzünden darbe yemesiyle, Fenerbahçe ailesi içinde yaşanan karmaşa, bugünlerde eklenecek yeni bir sorunla bir kaosa dönüşebilir. Bu sorunun adı; mayısta yeni başkan kim olacak?

Spor olgusunun, kim ne kadar inkar etmeye çalışırsa çalışsın tartıya konduğunda başarı ölçüsünün sonuçlar özerinden değerlendirildiği yadsınamaz bir gerçektir.
Dolayısı ile yönetici kimliği taşıyan kişinin ne kadar başarılı olup olmadığı sonuçlar üzerinden belirlenecektir. Bugün Galatasarayın 4 defa üst üste şampiyon olduğu ve UEFA şampiyonluğunu havaya kaldırdığı dönemdeki yöneticiler bu başarıları ile anılmaktadır. Maddi anlamdaki yaşattıkları felaketler, bir stadın maketine harcanan milyonlar ancak bu başarıları kıskanan ( ve büyük ihtimalle yerlerinde olmak için can atan) rakipler tarafından söz konusu edilmektedir ancak.

Tarih bu anlamda şaşmaz bir dikkatle yol alırken, tarihin de çaresiz kaldığı bazı istisnalar mutlaka ortaya çıkmaktadır. Sporun yönetici,başarı ve sonuç üçgeninde değişemez yol alışında bu istisnalardan biri de Fenerbahçe`nin son başkanı Aziz Yıldırım `dır. Bugün Aziz Yıldırım ın vazgeçilmez konumda olması sonuçlara endeksli bir kıyasta tamamen anlamsız çıkabilir. Ama iste Aziz Yıldırımı unutulmazlar arasına sokacak olan, onu istisna durumuna sokan gerçekler de tam bu zıtlıkta yatmaktadır.

Aziz Yıldırım bir camianın bütün köhnemiş geleneklerini yıkıp, camiaya mensup bütün aile üyelerinin yüzlerini kendi iç çekişmeleri yerine gelişim ve ilerlemeye doğru çevirmesi işlevini devrim niteliğinde yapmıştır. Bugün taraftar gruplarının olması gereken çizgiye çekilmesi ve çıkar ilişkilerinin yok edilmesi calışmalarının anlaşılmaması gibi, dünde yapılan grupçuluğun-grupların-grup liderlerinin etkisinin ve varlığının yok edilmesinin Fenerbahçe geleceği üzerinde ne denli önemli olduğu tam kavranmamış olabilir. Bu çalışmaların öneminin ve varlığının anlaşılmaması taraftarın buna gayret etmemesi kadar, yönetim ve başkanın yeterli iletişim ve esneklikle bunu tam anlatamamasının da etkisi vardır.

Alt yapı yatırımlarının ve gelir getiren projelerin hızla yol alması Fenerbahçe farkının ortaya çıkmasının esas sebeplerindendir. Diğer camialarda olmayan taraftarin kulubu sahiplenme oraninin bu yonetim ve Aziz Yıldırım başkanlığında harekete geçirilmesi bile takdire şayan bir başarıdır.

Halen yarı yola bile varılmamışken, çıkılan yolun tamamlanması için büyük bir irade, kişilik ve güç gereklidir. Bu projeleri tamamlama görevi Fenerbahçe camiası için sporun başarı sonuçlarından da çok daha önemlidir.

Bu anlamda Aziz Yıldırım ve yönetimin devam edip etmemesi kritik olan sorudur. Mutlaka ki Fenerbahçe başkansız kalmayacak kadar büyük bir camiadır. Bu üstünde tartışma olmayacak bir konudur. Ama vizyon belirlenmişken, yola çıkılmışken ve bağlantılar kurulmuşken başkan ve yönetim anlayışının değişimi bütün bu çalışmaları sekteye uğratacak kritik bir hata olabilecektir.

Tabi Aziz Yıldırım ve ekibinin mutlaka devam etmesi düşüncesi tartışılırken akla hemen yaptıkları büyük hatalar da gelecektir. Bu muhalif kesimden gelecek aklı başında bir değerlendirme ve mutlaka üstünde durulması gereken bir durum olacaktır. Evet Aziz Yıldırım ve ekibi tarihi projeler ve tarihi vizyonu çizerken aynı anda anlaşılmaz hatalar da yapmaktadırlar. Ama bu anlamda dikkat edilmesi gereken konu şudur; yapılan hatalar yapısal ve kurumsal hata olmaktan çok tamamen sporun teknik yapısıyla ilgili hatalardır. Teknik direktör seçiminden oyuncu seçimine kadar yayılan yelpazeye iletişim alanındaki eksiklikler ve taraftarla camianın arasına yavaş yavaş getirilmeye başlayan mesafe bu hataların arasında sayılabilir. Elbette ki iletişim konusu bugün hiç dile getirilmeyen tarikat ve siyaset alanından bir çok kişi ve kurumun Fenerbahçe içinde etkin güç olma girişimlerinin nasıl büyük bir çabayla engellendiği konusunu içermemektedir.

Evet; bence, Aziz Yıldırım ve ekibi mutlaka yönetimde kalmalı ve devam etmelidir. Değişmesi gereken Aziz Yıldırım ve ekibi değil ama Aziz Yıldırım ve ekibinin sporun teknik yönetimine dair sergiledikleri yönetim anlayışıdır. Doğru ve gerçekçi bir öz eleştiri ile ortaya koydukları büyük vizyon ve gelişimi tehlikeye atmayacak sporun vazgeçilmesi olan sporda başarı olgusunu da geliştirmelidirler. Bu sadece Aziz Yıldırım ve ekibinin yönetimde kalması/kalabilmesi ile ilgili bir durum değildir, ama Fenerbahçe`nin tarihi gelişiminin en önemli ve kritik noktasındaki hamlelerin ve devrimin devamı için hayati önem taşımaktadır.

Bu anlamda, her Fenerbahçe taraftarının görevi; bu gerçekleri görüp Aziz Yıldırım ve ekibini desteklemek, desteklerinin içinde de bu hatalarının düzeltilmesi için gerekli teşvik ve uyarıyı da iletmektir. Taraftarın göstereceği sevgi ve hoşgörü yönetim kanadında olmayan( ya da olup da gösterilemeyen, iletilemeyen) aynı duyguları, yani sevgi ve hoşgörüyü de ortaya çıkaracaktır. Sevgi ve hoşgörü ise başlı başına etkin bir iletişim aracıdır zaten.

Sporun teknik yönetimine dair yanlışlarını düzen altına aldıkları anda doğru teknik yönetici ve doğru sporcu seçimleri ile Aziz Yıldırım ve ekibi Fenerbahçe tarihinin en önemli, en değerli projelerini ve gelişimini yapmaya devam edecektir.

Gassan Satar


Devamı...>>



En buyuk hayal kirikliklari, umutlarin zirveye en yakin oldugu yerde olusur. tam tersi; en buyuk sevincler de beklentilerin en az oldugu anda olusur.Aslinda son iki yildir bu iki duyguyu en canli anlamda yasayan klup Fenerbahce olmustur. İkisinin de birbirine etkisi uzerimizdeki duygu yogunlugunu artirmistir.Gecen sene hic birimiz avrupada yari finali zorlayacak, ustelik cok onemli takilari devirerek o yere gelecegimiz uzerine bir umut beslememisti. Belki de gruplardan cikmak bile cogumuz icin fazladan bir basari olacakti.



Beklentilerin bu denli az oldugu bir anda gelen ceyrek final sevinci tavan yaptirmisti.
bu isin guzel tarafiydi. ama avrupadaki bu beklenmeyen basari ( ustune ustluk ekonomik ve alt yapisal anlamdaki buyuk ilerlemelerin getirdigi psikolijik ustunlukduygusu) bizi birden bire bu sene icin buyuk beklentilere sokmustu.

aslinda bu seneki yasadigimiz kirginliklarin, kizginliklarin,hayalkiriklikla rinin ve isyanin temelinde bu buyuk beklenti yatiyordu. aslinda farkinda olmadan icimizde buyuttugumuz ve baskandan yonetim kuruluna ordan teknik direktore ve futbolculara ve ordan taraftarlara gecen EGO duygusu bizi bugun icinde oldugumuz derin uzuntu icinde birakmistir.

oncelikle bunlarin farkinda olmamiz lazim. Fenerbahce istedigi her futbolcuyu alir masalinin artik yok oldugunu, mali butceler arasindaki fark istedigi kadar acilmis olsun , sahadaki mucadele ve sonuc alma konusunda takimlar arasindaki farkin giderek azalmasi artik bizim de bir takim gerceklere uyanmamizi saglamali.

oncelikle bazi temel olgu yanlisliklarini yok etmemiz gerekir: son iki yildir baskan ve yonetimin futbol ve butun amator branslarda yavas yavas uygulamaya soktugu TAKIM OLMA girisiminin hakli, dogru ve olmasi gereken bir girisim olmasina ragmen , takim olursak takim icine koyacagimiz vasat futbolcularla bile cok iyi yerlere geliriz yanlisi mutlaka farkina varilmasi gereken bir noktadir.

basketbolda sadece takim oyunu oynatacak diye alinan green, smith ve gencleri alalim ve yetistirelim mantigi ile alinan vidmar, preldzic gibi oyuncular bugun icinde oldugumuz durum icin en onemli orneklemelerdir. evet takim oyunu olmazsa olmazdir. ama vasat oyuncular ile oynanacak takim oyunu vasat hedefleri olan, vasat basarilarin pesinde olan takimlarin uyguladigi bir taktik olmalidir. ya da takim oyunu icinde kaliteli adamlari getirebilecek ekonomik guce sahip olmayan takimlarin uygulamasi gereken bir durumdur.

buyuk basarilar ne tek basina takim oyunu ile ne de tek basina kaliteli ve yildiz oyuncularla saglanabilir. eger hedefiniz; liverpool,lyon,bayern munich,barcelona,milan, juventus,mancahster united,real madrit,inter, vsvs gibi takimlarla devamli rekabet ise hem takim oyununu hem de takim icine serpistireceginiz, kaliteli oyuncular+ savasci oyuncular+ yildiz oyuncular ( yildiz statusunde 2 oyuncu ortalamasi uygundur) basarinin anahtari olacaktir. bu anlamda iki yildiz oyuncunun ( ki bu oyuncular takim icindeki en onemli mevkilerde olmalidir) yanina eklenecek en az 6 kaliteli ve iki yonlu oyuncu ve gerisi savasci oyuncular gereken basariyi saglayacaklardir.

takimimiz icinde var olan selcuk, deniz,ugur,kazim,gokhan emreciksin,josico,maldonado,we derson gibi adamlarla bahsedilen ne takim oyunu saglanabilir ne de anlik patlamalar.
sadece gecen senki tamamen zico sayesinde var olan anlik gecici ya da baskanimizin deyimi ile tesaduf basarilar saglanir.

tabi takim oyunu icinde onemli bir baska oge bu takim oyununu saglayabilecek esnek, sporcularla gereken diyalogu saglayabilecek hem taraftarin hem de sporcularin inanacagi ve guvenecegi bir teknik ekip( antrenor, koc vss) gereklidir.

getirdiginiz teknik direktor isterse bilgelerin en bilgesi olsun ( tanjevic ve aragones) eger sporuculari ile gereken guven ve inanc birlikteligini saglayamamissa, taraftar ( kulubun gercek sahipleri) o gonul uyusmasini saglamamissa basari icin gereken en onemli etken yok demektir.

ben aragonesin yetkinligi, bilgelegi, teknik direktorluk basarilarine olursa olsun sirf bu nedenler yuzunden fenerbahcemizi teknik direktorsuz biraktigina inananlardanim. aslinda ayni sey tanjevic ile de ilgilidir. en yasli olanin en cok bilen olmadigi gercegini mutlaka bir gun ogrenecegiz. boyle olsaydi hic bir ulkede ne cumhurbaskanligi ne hukumet baslanligi ne de bir kulup icin baskanlik secimleri yapilirdi. en yasli kim ise o getirilirdi basa olur biterdi. tipki koylerde yaslilar meclisinin hc bir koyu adam edeedigi gercegi gibi biz yine ayazda kalirdik bu durumda.

simdi futbolcularin mac sectigi ile ilgili benim bakis acimla anlamsiz bir sikayet. bu ustelik iki yildir var olan bir sikayet. iki yildir bu sikayet teknik direktor degisimi ve bir cok yan tedbire ragmn giderilemiyor, ustune ustluk mac sectigi dusunulen adamlarin hepsiyle kontrat yenileniyorsa o zaman durup yonetime siz ne yapiyorsunuz diye de sormak lazim.

aslinda yapilmasi gereken sey once taraftardan baslamali. once butun bunlarin farkina varmak ve en once bizim bilgilenmemiz gerekiyor. ATATURK buyuk taaruzda cok ihtiyatli olmasiyla unlu bir komutanin bozulan dusmanin arkasindan gitmemek konusunda diretmesiyle sorunu cok kolay cozmustu: o komutan yerine takim komutanlarina ilerleme emri verin bizim komutan da mecburen onlarin pesinden gidecektir diye emir vermistir. ve tipki o buyuk adamin MUSTAFA KEMAL ATATURK`un dedigi gibi olmustur hersey.

simdi de yapilmasi gereken budur; once biz bilinclenmeli ve dogru ve bilgili oldugumuz yerde kulubun hedeflerine yurumesi konusunda baskanimiza ve yonetimimize ilham vermeliyiz.

ki cok da sansli durumdayiz; basimizda turk futbol tarihinin gorup gorebilecegi en buyuk baskan durmaktadir. onu kirmadan ve onu uzmeden ona yardimci olmamiz gereklidir. ben eminim ki aziz baskan gerekenleri yanlislarindan donerek yapacaktir.

yeni donemde dusunulen genc ve yetenekli genclerin takima adaptasyonu sirasinda umarim takim oyununu saglayacak yildiz ve oyunu iki tarafli oynayabilecek dogru adamlar transfer edilir ve dogru teknik direktore teslim edilir. aslinda van gaal gibi adamlar bu acidan olabilecek en onemli ornektir. yoksa alinan gencleri harcamaktan baska hic bir ise yaramaz bu.

simdi kizginlik zamani degildir. en cok sakin olmamiz ve fenerbahcemize, baskan ve yonetimimize sevgimizi, guvenimizi ve destegimizi yanlislarina dogru yonelttigimiz elestirilerimizle birlikte gosterme zamanidir. unutmayalim ki aziz baskan su anda bizi hayallerimizdeki konuma getirebilecek en degerli ve belki de tek insandir.

sevgi ve hosgoru ile elestirilerim ki isyan ve panik havasi hakim olmasin hic bir yere. cunku bugun bu sayfalardan sokaklara, sokaklardan tribunlere ve tribunlerden futbolculara ve ordan yonetime sicrayacak onemli bir panik havasinin varligi biz kabul etmesek de vardir.

alun iki hafta arayla verdigi birbirine zit iki demec bile bu panik havasinin varligini isaret ediyor.

tekrar ediyorum. simdi hosgoru ve sevgi zamanidir. ama elestirileri ve yapilan yanlislari unutmadan amayerli yerince ve dogru uslupla yoneltmek sartiyla...

sevgiler

en buyuk fenerbahce
Gassan Satar


Devamı...>>

Kol böreğini tarif ederken ,avucunu yumruk yaparak milyonlarca insana kolunu sallayan terbiye fakiri,
yanında yalandan onu sakinleştirmeye çalışan yardakçısı ile birlikte FENERBAHÇE ye saldırmaya başladı yine
Bunlar çok bilindik şeyler artık
Aylardır FENERBAHÇE nin tehlike teşkil etmediğine kanaat getirmişler bu yüzden sessiz sakin böceklerden,kuşlardan,yemekler den bahsediyorlardı.
Amaaaa
FENERBAHÇE ,FENERBAHÇE gibi oynamaya başlayınca paçaları tutuştu.
Çünküüüü
Anadoludan bir takımı şampiyon yapma hayalleri suya düşmeye başladı
Lig kurulduğundan beri Anadolu takımlarının şampiyonlukları çoğu kez Anadolunun gerçek beyi FENERBAHÇE tarafından önlenmiştir
Bu yüzdende keskin uçurum vardır FENERBAHÇE taraftarlığı konusunda Anadoluda
Ya koyu FENERBAHÇELİ dirler yada nefret ederler.
Büyük denen diğerleri hiç bulaşmamışlardır bu kavgaya
Kocaeli,Zonguldak,Diyarbakır,T rabzon,Eskişehir,Samsun,Göztep e,Malatya, FENERBAHÇE ile şampiyonluk yarışına girmiş ve kaybetmişlerdir
Haaaa bu arada gs veya bjk şampiyon olurlarsa çok şey farketmiyecektir çünkü FENERBAHÇE nin büyüme potansiyeli bir şekilde önlenmiş olacaktır
Yayın gelirleri,reklam gelirleri,taraftar gelirleri,stad gelirleri,fenerıum satışları ile bir dev olan FENERBAHÇE nin bundan sonraki hamlesi kendi yayınını kendi TV sinden vermek olacaktır çünkü
İşte kol böreği ahçılarını telaşlandıran
Kuşun elinden kaçacak olması korkusudur
Amaaaa
Beni esas yaralayanda
ANTU denilen sözde FENERBAHÇE sitesinin bu oyuna alet olmasıdır
Gideceğin yere bir doğru çizersen ve o doğrudan ayrılmazsan muhakkak o doğru seni gideceğin yere götürür
Geçte olsa


Devamı...>>
EkleBunu Sosyal paylaşım Butonu